Yazın sonlarında ingiltereye yapacağım kısa bir iş gezisini bir arkadaşın davetiyle Edinburgh festivaline katılmak amacıyla İskoçya ve İngiltere gezisine dönüştürdüm. Uluslararası bir üne sahip olan Edinburgh festivaline katılmak fikri reddemeyeceğim kadar cazipti.
Türkiyeden direk olarak İskoçyaya uçuş bulunmadığını var olan tek alternatifin de 1ooo küsür euro gibi uçuk bir rakam istediğini öğrenince, Heathrow dan şaşmayayım dedim. Zira direk havaalanından İskoçyaya giden otobüsler(onların deyimi ile couch) mevcut. Şaşırtıcı olan şey şu ki koca britanya adasında sadece 2 otobüs firması var: Natinal express ve Megabus. Otobüs seyahatlari Türkiyeye kıyasla konforu düşük ve güvensiz diyebilirim. Zira bol bol gecikmeler, yolda bozulan araçlar vs yaşanabiliyor. Biletlerse numarasız. Sanırım bu nedenle genelde tren tercih ediliyor ancak biletinizi önceden almadıysanız son dakika tren bileti uçak biletine denk geliyor.
Tüm gece süren otobüs yolculuğu sonrasında Edinburgh otobüs istasyonuna vardım ve ilk hissettiğim şey anlaşılmaz ingilizce oldu. Malesef her söyleneni tekrar ettirmek durumunda kaldım. Ancak bir süre sonra yanımdaki arkadaşlara güvenerek ne dendiğini dinlememeye bile başladım:) (Gittiğiniz yabancı ülkede tanıdıkların olmasının böyle güzel bir avantajı var:))
Daha otobüste hissetmeye başladığım soğuk hava bir iskoçya klasiği. Tamam yağış var diye uyardılar beni ancak yaz mevsiminde bu soğuğu beklemiyordum. Resmen dondum!!! Gidecek olanlara benden tavsiye, ne zaman giderseniz gidin bi mont filan mutlaka götürün. Şemsiye zaten şart:)
Normalde küçük ve sakin bir şehir olan Edinburgh festival* süresince dünyanın dört bir yanından -kapasitesinin de üzerinde- misafir ağırlıyor. Öyle ki restaurantların kapısında sırada beklemek icap ediyor. High street sokak göstericileri ile dolup taşıyor, insanlar bir anda kaynaşıyor. Bir taraftan geleneksel özellikler göze çarparken diğer taraftan her milletten insanın festivale ekledikleri göze çarpıyor.
Mimari yapısı ile İskoçların deyimiyle "unique, just like Istanbul" . Sert kayalıklar üzerinde halen aktif olarak kullanılan(Edinburgh Military Tatoo) kalesi ve aşağıya kadar inen old town burayı çevreleyen new town..
İskoçyanın en büyük şehri olan Glasgow ve de azcık Highlands da gezimize dahildi. Highlands için azcık diyorum zira Edinburghta satılan günlük veyahut 3 günlük turlara katılıp tüm zamanımı otobüste geçirmemi tavsiye etmeyen arkadaşlarımdan birisi arabayla bir doğa gezisine ev sahipliği yaptı. İyi de yapmış çünkü inanılmaz güzel manzaralar, piknik alanları, yelkenli, kanoi, rafting parkurları görmüş olduk. Queen View dedikleri bir manzara var ki gerçekten görülmeye değer. Scottish Cattle denilen şahsına münhasır da bir hayvanları var ki gerçekten çiftliklerde görmek mümkün.
Glasgow ise daha yeni, modern, genç insan sayısının üniversitelerden dolayı daha yoğun olduğu sanayi şehri diyebiliriz. Turistik açıdan çok da gezilecek bir yer olmamakla birlikte eğer dostlarınız varsa dünyanın her yanı gidilecek bir yerdir...
* Edinburgh da sene içersinde birçok festival oluyor. Bahsi geçen festival spesifik olaran Fringe diye biliniyor.
No comments:
Post a Comment